herşeye dair ne varsa
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  ANNE VE BEBEK
  TEKNOLOJİ & BİLİM
  OYUN DÜNYASI
  SİNEMA KUŞAĞI
  => Vizyondakiler
  => Pek Yakında
  => Haber
  => Eleştriler
  HAYVANLAR ALEMİ
Eleştriler
Dünyanın En Sevimli Balığı

Gake no ue no Ponyo
 

Bir çoğumuz onu 2003 yılında Oscar kazanan Sprited Away filmi ile tanıdık. Onu hiç tanımayanlarımız bilindik bir anime hikayesi izleyecekleri şüphesi ile yaklaşsalar da, Sprited Away'in kat kat açılan ve umulmadık yerlere bizi uçuran öyküsü Japonya'nın bu en bilinen animasyon ustasının izini sürmemize yol açtı. Sözünü ettiğimiz Hayao Miyazaki, Prenses Mononoke, Nausica, Howl'un Uçan Şatosu filmleri ile kendisine Türkiye'den de büyük bir hayran kitlesi oluşturdu.

Miyazaki'yi ustadan çok bir üstat olarak tanımlamak belki daha doğru. Filmlerinin sahip olduğu incelik, tizizlik ve doğallık onu diğer animasyon yönetmenlerinden ayıran özelliği. Bunun nedeni ise Miyazaki'nin tıpkı bir el sanatçısı gibi tüm animasyonlarını elle çizmesi, oya gibi onları işlemesi, her detayına özen göstererek renklendirmesi; yüzyıl öncesinin el zanaatkarlarının kendi eserleri üzerindeki duyarlılığına sahip olması ve onlar gibi tekniğin zaferine direnmesi. Belki de bu nedenle Miyazaki CG'nin verdiği olanaklarla gerçeğe benzerlik yarışına girmiş bugünün animasyon dünyasının dışından, bambaşka dünyalardan bize sesleniyor. Her Miyazaki filminde hissedilen o insani dokunuş, içtenlik ve içe işleyen öykülerin nedeni içten geldiği gibi her duygunun suluboya fırçasına yansıması. Mekanik oyuncakların o buz gibi havasının yerine, ele yansımış düşgücünün fışkırması onu az rastlanır bir sanatçı yapıyor. Yalnızca 12 saniye için 1500'ü aşkın elle boyanmış sayfa ile bir kaç saatte bilgisayar karşısında yapılmış görüntüler arasındaki değer farkı fezadan hissediliyor. Ve o her dehanın sahip olduğu bu yaratıcı deliliği, seri üretim çağının kar çılgınlığına tercih ediyor.

Kendisine Japonya'nın Disney'i denilen, ama bu sıfattan öteden beri nefret eden Miyazaki ABD standartları ile ölçülemeyecek hikayeler üretmeye devam etmekte. Hayalgücünün doğasını çok iyi bilen ve özgür imgeleminden başka hiçbir şeye güvenmeyen bu hikayelere –ne mutlu ki- bir yenisi daha eklendi. Kendisinin artık emekliye ayrılmasına bekleyenlere inat Miyazaki, Küçük Denizkızı Ponyo ile karşımıza çıktı. Japonya'da gişe rekoru kıran ve sahip olduğu hasılatla Ratatuy'a rakip çıkan Ponyo, üstadın diğer filmlerine alışık olanlar için ilk başta garip gelebilir. Ama korkmayın, Ponyo'da da bir Miyazaki filminde olması gereken her şey var: Denenmemiş güzelliğin, fazlaca romantize edilmiş aşkın yerine hak edilen, kazanılan, uğrunda savaşılan bir sevgi; yine bir olgunlaşma hikayesi ve doğa ile insan arasındaki ilişkide varılan uzlaşma. Bununla birlikte Ponyo, üstadın filmografisi içinde tüm bu savaşımların, ikilemlerin ve uzlaşımların en yumuşak geçtiği film olarak diğerlerinden ayrılıyor. Andersen'in Küçük Denizkızı'na göndermelerde bulunan, ancak özünde Japon masallarının ruhunu taşıyan Ponyo, kırmızı bir japon balığının insan olmak için giriştiği eğlenceli mücadeleyi anlatıyor. Başladığı andan itibaren izleyiciyi hipnotize eden bu masal-film pek çok açıdan Miyazaki'nin çocuklara bir armağanı gibi. Japonya'nın bu efsanevi yönetmeni bu kez gerçek anlamda bir masal anlatıcısı işlevi görüyor.

Pastel tonlarla bezeli bu dünya hepimiz için bir terapi gibi. Toz pembe bir dünyanın içinde ilerlerken ilginç bir his bizi sarmakta: Ponyo'da masalsı filmlerin çoğunda, özellikle Disney'in Amerikan rüyasını daha küçük yaştayken empoze eden öykülerinde rastladığımız o çok bilmiş sahteliğin esamesi okunmuyor. Bizi düşsel bir evrene taşıyan Ponyo, belki de yapılacak en zor işi başararak, yetişkin bir insanın bir çocuğun sahip olduğu o tertemiz zihin ile dünyayı algılayışını perdeye taşıyor.



 


Sıkı Bir Ajan Filmi

Secret Defense
 

Fransız sineması deyince genelde aklımıza ilk gelen aşkla beslenen sanat filmleridir. Ama son yıllarda bu algı değişmeye başladı ve Avrupa'nın en üretken sinema endüstrileri arasında başı çeken Fransızlar, Hollywood tarzı aksiyon, polisiye ve hatta korku gibi değişik türlerde filmler yapmaya merak saldı. Devlet Sırrı da Fransız sinemasının bu değişim sürecinde kendine yer bulan sıkı bir ajan filmi.

Nispeten düşük bütçeli olsa da; senaryosu, çekimleri ve oyunculuk performanslarıyla türünün Hollywood'daki başarılı örneklerini pek de aratmayan Devlet Sırrı, öte yandan terörizme bakış açısı itibariyle Amerikan sinemasıyla aynı safta yer alması yüzünden bir yenilik de ortaya koyamıyor.

Hikayenin birçok parçası olmakla birlikte, bu parçalar uzun uzun anlatılmıyor.  Gereksiz sahneler yok, herşey olması gerektiği kadar. Bu yüzden karakterlerin ruh haline çok dahil olamıyoruz belki ama bu hızlı anlatım ve ani geçişler de filme büyük bir sürükleyicilik kazandırıyor. Filmin değindiği siyasi mesajlarla ne kadar uyuştuğumuzu göz ardı edip, filme salt bir ajan filmi olarak baktığımızda, sıkılmadan izleyebileceğimiz bir film.

Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra, terörizm ekseninde Doğu-Batı ya da Hristiyan-Müslüman kutuplaşmaları üzerine bolca film çekilmeye başlandı. Bazıları komplo teorilerine fazlaca kaptırmış görünse de bu filmlerin hemen hepsinin ortak özelliği tarafları iyi-kötü şeklinde karikatürize etmeden ve kimseyi fazlaca kızdırmadan işi kotarmak isteyen filmler olmasıydı. En azından onlarcasını izlediğim bu filmlerin hepsinde, hatta Lost gibi çeşitli TV dizilerinde bile mutlaka iyi müslüman karakterlerin yer alması dikkat çekicidir. Yani doğrudan şu mesaj veriliyor: "Her müslüman terörist değildir." İyi güzel de, diğer yandan da alttan alta şu mesaj verilmiyor mu: "Teröristler daima müslümanlar arasından çıkar."

Devlet Sırrı, teröristliği müslümanlara yakışan bir olgu gibi gösterme işini biraz abartıyor. (Bu paragrafın gerisi spoiler içerir) Fransızlar'ı kendi adamlarıyla vurmak için Pierre'i kandırmak isteyen örgüt elemanına, "Önce müslüman olup, bu eylemi gerçekleştireceğine göre, onları kendi silahıyla vurmuş olmayız, çünkü o zaman o da bir mü'min olur" denmesi ve Pierre'in tüm terörist planlarını müslümanken yapıp, pişmanlık duyduğu anda Aziz ismini bırakıp tekrar Pierre adını sahiplenmesi aslında filmin terörist ve müslüman kavramlarını bir arada tutma fikrinin göstergeleri. Müslümanlara karşı en hoşgörüsüz ülkelerin başında Fransa'nın geldiği gerçeğini de göz önüne alınca ister istemez filmin altında böyle bir mesaj olduğu hissi uyanıyor.

Oyunculuk performansları açısından film gayet başarılı. Özellikle genç Fransız aktrislerin beyaz perdeye çok yakıştıklarını düşünürüm. Vahina Giocante de hem güzelliği, hem de oyunculuk yeteneğiyle dikkat çekiyor. Diane ya da Lisa karakterlerinin altında büründüğü zengin müşterilerin gözdesi bir fahişe, üniversitede hocasıyla tartışan asi bir genç kız, Beyrut'ta Arapça konuşabilen bir salon hanımefendisi gibi rollerin hepsinin altından başarıyla kalkan Giocante'nin yanı sıra Alex rolündeki Gérard Lanvin, Pierre rolündeki Nicolas Duvauchelle ve çirkin ama karizmatik çete lideri Al Barad rolündeki Simon Abkarian da oldukça başarılılar. Bu kasting, filme tam oturmuş.

Sayfanın üstündeki resimde dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama afişin sağ ve solunda yer alan oyuncuların hem fiziksel benzerliği, hem de afişteki konumları açısından statü benzerliği var. Acaba bu durum, filmin biri Fransız Gizli Servisi'nin, diğeri Orta Doğu'da terörizm bağlantılı bir örgütün lideri konumundaki taraflara eşit duruyor gözükme çabası mı taşıyor. Filmin geneli itibariyle bunun gerçek olduğuna da inanabilirdik belki ama eninde sonunda, Fransız Gizli Servisi'ne yıkama yağlama yapılmadan film tamamlanamıyor: "Siz olmasanız, Fransa'yı çoktan havaya uçurmuşlardı, sağ olun var olun!" söylemleri arasında perde kapanıyor.

Açıkçası, yer yer iyi örneklerine rağmen genelde aşk-börtü-böcük kıvamında çekilen ve romantizmini Fransızca'nın sözüm ona seksi telaffuzundan alan aşk filmlerinden pek de hazzetmediğim için, Fransızlar'ın keyifle izlenebilen bir ajan filmi yapmalarından pek bir hoşnut oldum. Umarım daha iyileri de gelir.




 



film
 
   
Bugün 1 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol